• https://www.facebook.com/mylife.kocluk
  • https://www.twitter.com/dersimizrobotik
  • Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

MyLife Danışmanlık ve Koçluk Merkezi

Telefon : 0505 767 58 85
               0216 347 60 03
                

istanbul Üsküdar Kadıköy Bakırköy de Psikolojik Danışmanlık
istanbul Kadıköy, Acıbadem, Üsküdar, Koşuyolu, Beylikdüzü, Bakırköy Danışmanlık Merkezlerimizle Psikolog Pedagog Aile Evlilik Çift Terapistleri hem de Danışmanlarımızla Hizmetinizdeyiz. 0533 373 81 23
Online veya Yüzyüze Hamile Lohusa Bebek Çocuk Psikolojik Danışmanlığı istanbul
Hamilelik döneminde psikolojik destek almak bebeğin sağlığı açısından stresin en alt düzeye indirilmesine yardımcı olur. Aynı zamanda gebelikte psikolojik destek almak, kaygı ve endişelerin de azalmasına yardımcı olur.
Bebek ve çocuklar için psikolojik destek almanın faydaları nelerdir?
Pedagoga hamilelik döneminde bebeğin aileye gelişi konusunda, kardeşinin bebeği kabullenme sürecini destek olacak tavsiyeler almak, bebek bakımı ve gelişimi hakkında bilgi almak için gidilmelidir.
Ergenler hangi durumlarda uzman psikolog desteği almalıdır faydaları nelerdir?
Gece korkuları, Fobiler, Kaygı bozukluğu Parmak emme (bebeklik dışında) Tırnak yeme, Öfke ve saldırganlık Altını ıslatma, Dışkı kaçırma veya tutma,Kekemelik, Tikler, Yalan söyleme ,Çalma vb...
Uzman Klinik Psikolog Şakir ERNAS kimdir?
Uzman Klinik Psikolog Şakir ERNAS kimdir?Lisans eğitimimi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik bölümü olarak bitirdikten sonra Yüksek Lisan eğitimimi Klinik Psikolojisi üzerine tamamladım 0533 3738123
Psikoterapi Hizmetlerimiz
Bireysel, Çocuk, Ergen, Erişkin, Flört, Aşk, Sözlülük, Nişanlılık ve Evlilik - Aile - Çift- Cinsel Terapileri ile istanbul Üsküdarda Kadıköyde Acıbademde Bakırköyde Fatihte Acıbademde Koşuyolunda hizmetinizdeyiz. 0533 373 81 23
Koçluk Hizmetleri
Yaşam Koçluğu, Aile Koçluğu, Kariyer Koçluğu - Medya ve Oyuncu Koçluğu, Sporcu Koçluğu - Öğrenci Koçluğu, Eğitim Koçluğu - İlişki Koçluğu - Yönetici Koçluğu - Yatırım Koçluğu ,Finans Koçluğu için Whatsapp 0544 724 36 50
Eğitim Seminerleri
Zeka Testleri, Psikolojik Testler, Akıl Oyunları, Robotik - Boşanma, Çocuk Psikolojisi - Öğrenci Koçluğu, Aile Koçluğu, Yaşam Koçluğu - Eş Seçimi, Sınav Kaygısı, Hamilelik - Evlilik Öncesi Eğitimleri 0533 373 81 23

Doğru Sorular Sormanın Önemi

Bilincimizi kullanarak kendimize sorduğumuz soruları fark etmeye odaklanmak, doğru soruları sorarak bizi güçlendirecek olan yola yönlendirecektir.



İkinci aşamada bilinçaltını daha güçlü sorular sormaya alıştırmak (programlamak) geliyor.Bilinçaltımızın öğrenme şekli “tekrar etmek”.

Yani kendimize doğru soruları sorma alışkanlığını tekrarlarla kazanıyoruz.Bunun için ben aşağıdaki harika soruları 3 haftadır, sabah gözümü açmadan kendime soruyor ve her birine içimden 2-3 farklı yanıt veriyorum.

Bilinçaltımı ve beynimin bir yarısını, beni destekleyecek sorular sormaya koşullandırmış oluyorum. Ben soruyu içimden sorar sormaz beynimin diğer yarısı mutlaka işime yarayacak, beni destekleyecek ve o günümün güçlü bir şekilde başlamasına sebep olacak yanıtlar aramaya başlıyor… ve buluyor.Beynimizin yanıt veren (sağ) yarısı aynı zamanda yaratıcılığımızdan, sezgilerimizden ve duygularımızdan sorumlu.

Güçlü sorular => Güçlü Yanıtlar => Güçlü Davranışlar => Güçlü Sonuçlar Küçücük kelimelerin yarattığı fark müthiş; kullandığımız her bir kelime (farklı bir frekansta) farklı bir etki yaratıyor.

Kendimizi daha iyi sorular sormaya nasıl yönlendirebiliriz?Davranışlarımızı, tepkilerimizi gün boyu hangi sorular yönetiyor? ....

Bu sorular bilincimizin soruları; "ne yapıyorum, nasıl yapabilirim?" diye soruyor. Bilinç “merakla” öğreniyor. Bilincimiz araştırma, keşfetme, fark edebilme yetisine sahip. Bilincimizi kullanarak kendimize sorduğumuz soruları fark etmeye odaklanmak, doğru soruları sorarak bizi güçlendirecek olan yola yönlendirecektir.İkinci aşamada bilinçaltını daha güçlü sorular sormaya alıştırmak (programlamak) geliyor. Bilinçaltımızın öğrenme şekli “tekrar etmek”. Yani kendimize doğru soruları sorma alışkanlığını tekrarlarla kazanıyoruz.

KOÇLUKTA EN GÜÇLÜ SORULAR

Ne, nasıl, nerede, ne zaman ile başlayan, açık uçlu olan, koçluk alanı savunmaya geçirmeyen ve kısa olan sorulardır. Evet/ hayır içeren ve merak uyandıran sorulardan uzak durulmalıdır. Takdir ederken; “Ne kadar zarifsiniz.” gibi kişiliğe yönelik takdir edilmelidir. Koçluk sürecinde, “sabotajcı, hayal kırıklığı, korku, umutsuzluk/ çaresizlik ve yargılama” kötü bir şey değildir. Amaç ondan kurtulmak değil, konuşanın o olduğunu anlayıp tepkilerimizin yetişkin benliğimizden gelmesini sağlamaktır.

● Koç, koçluk alanın oturma pozisyonuna, gözlerine ve hatta nefes alış verişine dikkat etmelidir.

● Koç için, koçluk alanın konuya nerden başladığı önemli değildir. Ancak koç, koçluk alanın genel konuşmalar yapmamasına itina gösterilmelidir.

● Koç, koçluk alanından izin isteyerek hareket etmelidir. “Sana, müsaade edersen bir şey sormak istiyorum.” Sorulan soru/ -lar merak içermemeli.

● Koç, Koçluk alana Sanki Tekniği ile “Kim var hayatında? – O ne yapardı?- …” sorusunu sorarak çözüm bulabilmesi için öneri getirilebilir veya bakış açısını değiştirtebilir.

● Koç, koçluk alanın bilinçaltına çapalama ile “Nasıl oldu? → Nasıl oldu? → Nasıl oldu? …” inmeye çalışmalıdır. ● Koç, koçluk alanda farkındalık oluşturursa çözüme başlar.

● Koç, koçluk alandan geri bildirim almalıdır.

● Koç, koçluk alana gözlemlerini “Hislerim bana… olduğunu söylüyor.” gibi bir yaklaşımla belirtmeye çalışmalıdır.

ÖRNEK KOÇLUK UYGULAMASI

Danışan : Çikolatasız süt içemiyorum, asla içemem.

Koç : İçmene engel olan ne?

Danışan : Tadını sevmiyorum.

Koç : Kakaonun sana dokunduğunu biliyorsun, kakaonun yerine ne koyalım ki sen süt içebilesin?

Danışan : Belki şeker yada bir damla çay yada bal olabilir. Bütün bu seçenekler teker teker hayal ettirilerek doğru olana ulaşılır. Bu basit bir uygulamadır.

DEĞİŞİM HARİTASI

Değişime direnç oldukça normaldir ancak organizasyonu ve bireyi felç edici nitelikte olmamalıdır. Yeni yollar geliştirmek ve üretici süreçleri desteklemek statükoyu destekleyen sistemler içerisinde ancak bazı denenmemiş yolları deneyerek ve gizli dinamiklerle ilgili farkındalık yaratarak mümkün olabilir. Bazı büyük değişimler ya da değişim ihtiyaçları organizasyon içerisinde krizler yaratma potansiyeline sahiptir. Özellikle değişim dönemleri hassas bir şekilde ele alınmalı ve paydaşların durumları, algılamaları ve katma değerleri incelenmeli ve fayda üretmeye odaklanmalıdır.

Programımız ilişkileri güçlendirmek, yıkıcı çatışmaları verimli çatışmalara dönüştürmek ve anlaşmazlıkların en etkin yolla nasıl giderilebileceğinde de odaklanmaktadır. Takım ve grup koçluğu, özellikle ekip üyelerinin çatışmalarının, iş hedeflerini engellediği anlarda, kişi ve takım performanslarına odaklanılmasını sağlayan ve hedeflere doğru ilerlenmesini ve takımın gelişmesini hedef alan bir koçluk türüdür.

Takım koçları kişilere değil, takım içindeki ilişkilere koçluk yapar. Liderler değişik liderlik ve ilişki stilleri kullanırlar. Bu stiller performansı geliştirir ve ilişkileri zenginleştirir. Yönetici koçluğu ile üst düzey yöneticiler, orta düzey yöneticiler ve çalışanlar liderlik açıklarını nasıl kapatacaklarını fark ederler ve bunları kapatmak için stratejiler yaratırlar.

Uzmanlık, yöneticilik ve liderlik birbirinden farklı beceriler gerektirir. Uzman odaklanarak işini kendisi yapma eğitilimi gösterirken, yönetici işe odaklanarak, süreç ve kaynakları yöneterek, bir kişinin yapabileceğinden daha çok iş sonucu üretmeye odaklanır. Lider ise insan odaklıdır. Liderliğin en önemli yetkinlikleri motive etmek, insan yetiştirmek, delege etmek, takdir etmek, geribildirim vermek ve almak, dinlemek ve soru sormaktır.

Liderlerin başarısı insanlara ne zaman, nerede ve ne yapacaklarını söylemelerinde değil, takımlarına ve insanlarına koçluk yaparak insanların yetki ve inisiyatif kullanarak gönüllü çalışmasını teşvik etmektedir. Yöneticilerin önündeki yeni zorlayıcı amaç çalışanların potansiyellerini ortaya çıkarmak ve en üst düzeyde kullanılmasını sağlamaktır. Koçluk, değişimin gerçekleşmesine yardımcı olur. Koçluk ilişkisi danışana, yeni perspektifler sağlar ve aynı olaylara daha önceden hiç bakmadığı bir noktadan bakmasını sağlar.

Organizasyonlar ve kişiler, yaşamın kendine has nitelikleri nedeniyle kolaylıkla alışkanlıklar edinir ve bunları değiştimek konusunda çok hızlı bir şekilde direnç göstermeye başlar. Yapılan her şey, belirli bir tarz ve süreçle yapılır. Olanlara, koçluğun sağlayacağı farklı araçlarla tarafsız bir şekilde bakabilmek, oldukça zihin açıcıdır. İlerleme değişimi gerekli kılar ancak neredeyse her zaman konfor zonunun dışındadır ve direnç yaratır. Koçluk ise bu yeni ve zorlu alanda, değişimin sancılarını azaltır ve yaratıcılık sağlar.

Koç şunu unutmaz; değiştirilmek istenilen sınırlanmış inançtır.Hiç kimse başkasını yerine değişmez. Bir insan kendi yerine ancak kendi isteği ile değişerek gelebilir.Koç çözüm üretmeyi danışanına bırakabilmelidir.Koç çözüm üretmeye kalkarsa olay karmaşıklaşır. Koç balonu patlatacak doluluğu danışanın yaratmasını sağlamalı; işte bu; başka yolu yok deyip komut vermemeli. Danışan bulmakta, seçmekte zorlanıyorsa acele etmemeli, tam uygun olanı bulana kadar beklemeli.

KOÇLUKTA ENGELLER VE BUNLARIN AŞILMASI

Yolumuz belli olduktan sonra değişime başlayabilirsiniz. Mesela; bir öğrenciniz var Onun davranışlarından kimse memnun değil. Kesinlikle sınırlı inançların kaldırılması gerekiyor. Size danışan kişi olarak öğrenci kullanalım, öğrenciniz’’aslında bende buna bu şekilde inanmak istemiyorum’’ dedi. Sınırlayan inancı kaldırma isteği koçtan değil. Danışandan gelir. Öğrenciniz gerçekten bu değişimi istiyor mu?

Durumunu anlaması lazım. Ona matematik yaptırarak, metin ezberleterek değişimi sağlayamazsınız. Sosyal etkinlik gerekir. İşe başlarken onun ile fikir alışverişinde bulunun, ne istediğini gişenin arkasındaki memur gibi kısa ve öz sorular ile belirlemelisiniz.

PERFORMANS = POTANSİYEL – ENGEL

Bu formule baktığımızda insanın, sınırları halen pek bilinmeyen büyük bir potansiyel taşıdığı ve en üst performans seviyesine gelebilmesi için var olan birtakım engellerin ortadan kaldırılması gerekliliği ifade edilmiştir. Peki nedir bu engeller?

Bu sorunun cevabını hemen şu şekilde veriyor TimothyGallwey; “İnsan bütün mücadelesini iki arenada verir; İçindeki arenada ve dışarıdakinde. Dış arenada oynanan oyun dışsal engelleri altetmek için verdiği mücadelerdir. “İç Oyun” ise insann içinde bulunan engeller olan korku, kendinden şüphe etmek, odaklanmada ki sorunlar gibi performansını sınırlayıcı bir takım kavram ve varsayımlara karşı oyanan oyundur. İç Oyun, bir kişinin ya da takımın tam potansiyelini ortaya koymasını engelleyen ve oyuncunun kendi içinde türetmiş olduğu engellere karşı oynanır.”

"W. Timothy Gallwey‟ İş dünyasında ister hedefleri yöneticiler belirlesin ister çalışanların kendileri, onları gerçekleştirme ve istediğimiz sonuçları alma yolunda her zaman bir “İç Oyun” oynamaktayız. Koçluk bu “İç Oyun” sırasında karşılaşılan iç engellerle ve onların kişi tarafından keşfedilmesi ortadan kaldırılması ile ilgilidir. Yönetici-Koç’un rolü de bu özden farklı değildir. Çünkü bu engeller ortadan kalkığında yukarıda verdiğimiz denklem şu hali alacaktır;

PERFORMANS = POTANSİYEL

İş yerinde yönetiminin bütün hedefi çalışanların gerçek potansiyelini onların performansı haline getirmek olmalıdır. Yönetimde oluşturulan koçluk kültürü sayesinde doğru geri bildirim alma ve verme, iş hedeflerinin içsel gelişim alanlarına dönüştürülmesi, kişisel profesyonel gelişim sayesinde çalışan performansının arttırılması mümkün olacaktır. Bu da sürekli keşfeden ve öğrenen bir organizasyon yaratmanın anahtarı niteliğindedir.

EMPATİK DİNLEME EGZERSİZLERİ

Cem Yılmaz’ın çok bilenen skeçlerinden birinde, Cem Yılmaz’a fıtık teşhisi konur ve hastaneye bazı tetkikleri yaptırmak için gider. Hastanede sıra bekleyen bir bayanla aralarında şöyle bir konuşma geçer: - Fıtık mı? - Evet. - Kaynımda da var. - Yürüyemiyorum! - Aynı kaynım, çekme yapıyor değil mi? - Yav basamıyorum! - Aynı aynı…kaynım İşte bizim empatik dinlemeden anladığımız şey tam olarak budur. Empatinin sözlük anlamı, kendini karşındakinin yerine koymaktır ya, o anda sende o hastalık yoksa ve kendini karşıdakinin yerine koyamıyorsan, beyin hızlı bir tarama yaparak o hastalığa sahip olan hısım, akrabayı tarar, Türkiye’de de malum akrabalık ilişkileri yoğun olduğundan mutlaka duruma uygun bir örneklem bulunur. Ola ki bulunamazssa komşulardan başlayarak yakın çevre taranır. Hatta olay bir arkadaşımın arkadaşı mertebesine kadar getirilir. Bu psikoloji, sanırım bizim atasözlerimizde de yerini bulan “Elle gelen düğün bayram” atasözüyle açıklanabilir. Yani derdi olan kişinin, kendisinde baş gösteren sorun herkeste var diye geçiçi bir rahatlama yaşayacağı düşünülür. Ancak hiç de sanıldığı gibi olmaz. Kadın günlerinde de birisi bir hastalığını anlatmaya görsün, hemen herkes fırsat bulmuş gibi kendi derdini söyler; hatta bir süre sonra bu konuyu açma gafletinde bulunan kişi kendi haline içten içe şükretmeye başlar. Üstelik “Seninki de bir şey mi” “O da bir şey mi” cümle başı bağlaçlarıyla başlayan ve ardı arkası kesilmeyen hikayeler, size içinizden “Dilimi eşek arısı soksaydı da şuram ağrıyor demeseydim.” dedirtir. O kişinin sorununa samimiyetle odaklansak, kendimizden veya tanıdıklarımızdan örnek vermek mecburiyetinde hissetmesek kendimizi, sanki karşımızdaki şöyle diyecek: “Kadına bak, o kadar anlattım, ağzını açıp tek kelime bile söylemedi.” Aslında bu yanılsamadan kurtarabilsek kendimizi ve onu dinlerken ona vereceğimiz cevapları hazırlamadan hikayelerimizi bir an için unutup sadece onunla olabilsek, hiçbir şey söylememize gerek kalmayacak ve karşımızdaki kişi gerçekten dinlendiğini hissettiği için müthiş bir rahatlama hissedecek. Son zamanlarda “Siz şimdi koçlukta tam olarak ne yapıyorsunuz?” diye soranlarla çok karşılaşıyorum. Anlatmaya başladığımda en kısa anlatım, yarım saat sürüyor.

Aslında bütün olayı özetleyen şey şu:

Onları şimdiye kadar hiç kimsenin dinlemediği bir şekilde dinliyoruz. Bu bile başlı başına koçluk almanın sebeplerinden biri olabilir diye düşünüyorum. Bugün başı ağrıyan bir arkadaşınızı “Benim de geçen gün çok ağrımıştı” demeden mümkünse “ben” kelimesini hiç kullanmadan, dinleyin. Bu durumla ilgili yapabileceğiniz bir şeyin olup olmadığını sorun, yapabileceğiniz bir şey varsa yapın. Bakın bakalım aranızda neler değişiyor? Maine Üniversitesi'nde bir araştırmacı olan Dr. Marisue Pickering'e göre empatik dinleyenlerin 4 özelliği aşağıdaki gibidir:

• Kendi duygularını ve fikirlerini diğerine yansıtmaya değil diğerine yönelmeye eğilimlidirler.

• Kendilerini korumaya ve defansif davranmaya çalışmazlar. Bu şekilde karşıdaki kişiye odaklanmak güçtür.

• Karşıdaki kişinin rollerini, bakış açılarını ve deneyimlerini hayal etmeye çalışırlar, kendi yaşantıları ile benzerlik kurmaya çalışmazlar.

• Bir eleştirmen gibi değil, bir alıcı gibi dinlerler. Bir uzlaşma ve anlaşma sağlamaya uğraşmazlar. Bu da ilk olarak diğer kişiyi gerçekten merak etmeyi ikinci olarak ise dikkatli dinlemeyi engelleyen bir takım bariyerlerden uzak durmakla olur.

Bu bariyerlere örnek vermek gerekirse:

• konuşanla kıyas içine girmek (kim daha akıllı?vs.)

• konuşmacının aklından geçenleri okumaya çalışmak (acaba aptal olduğumu mu düşünüyor vs.)

• karşıdaki konuşurken kendisinin bir sonraki adımda neler söyleyeceğini tahmin etmek

• konuşulanları ayıklayarak dinlemek

• söylemleri henüz tamamlanmadan yargılara varmak (örn: saçma, sıkıcı, aptalca vs.)

• kişi konuşurken hayallere dalıp başka şeyler düşünmek

• konuşanı dinlemek yerine kendi deneyimlerimizi hatırlamak

• konuşma tamamlanmadan vereceğimiz öğütleri planlamak

• konuşmayı karşılıklı tartışılması gereken entelektüel bir düzeye çekmeye çalışmak

• her zaman haklı olduğunuzu ve dinlemeye ihtiyacınızın olmadığını düşünmek

• o sohbet ne zaman ciddi bir boyut alsa çabucak konu değiştirmek Aktif dinleyici olmak Sürekli aktif bir dinleyici olmak kolay değildir, konsantrasyonumuzu ancak 15-20 dakika sürdürebiliriz. Zaman zaman dikkatimiz dağılabilir, ancak önemli olan konuya tekrar dönüp sorular sorarak netlik kazanmaktır.

Şu soruları sormamız gerekir: konuşan kişi kendisiyle ilgili ne düşünüp ne hissediyor? Dünyayı nasıl görüyor? Ve son olarak sözcükleri olduğu kadar yüz ifadesi ve beden dilini de "dinlemeliyiz". Diğer bir deyişle satır aralarını da okumalıyız. İyi bir dinleyici konuşan kişinin gözlerinin içine bakar, gülümseyerek destekler, yukarıda bahsedilen bariyerlerden uzak kalıp anlamaya çalışarak sırası geldiğinde kendi düşünce ve deneyimlerini de özgürce paylaşır. İyice dinledikten sonraki ikinci adım empatik yanıttır: İyi bir dinleyici anladığını belirtir tarzda uygun bir şekilde yanıt da vermelidir. İşte bu yanıt empatidir. Üzgün olduğumuz zaman duygularımızı tarif etmek ve paylaşmak için empati kurabilen bir insanla konuşma ihtiyacı duyarız.buna göre empati kurabilen kişi karşısındakinin hareket ve koşullarına değil duygularına odaklanmalıdır. Örneğin sevdiği kişiyi henüz kaybetmiş birisine "nerede oldu", ne zaman oldu ya da nasıl oldu gibi sorulardan ziyade "çok acı duyuyor olmalısın" "kendini yalnız hissediyor olmalısın" şeklinde yanıtlar verilebilir. Üzgün olduğumuz zaman sorunları çözmeden önce duygularımızla başa çıkabiliyor olmalıyız. Karşınızdaki kişi size problemlerinin detaylarını anlatırken siz de kendinizi daha çok konuşmak ya da yorum yapmak zorundaymış gibi hissedebilirsiniz. Bu ilgilendiğinizi gösterebildiğiniz sürece yersiz bir kaygıdır. Birkaç kelime dahi buna yetecektir. Kişiye konuşmak için olduğu kadar düşünmesi için de zaman tanımalısınız. Sessizliği değerlendirmelisiniz. Empatik yanıtın doğruluğu konuşan kişi yanıt verene kadar ölçülemez. Konuşan kişi daima haklıdır. Sizin yorumunuz tüm psikoloji kitaplarına göre doğru olabilir, ancak kişi sizin gözleminiz ya da yorumunuza katılmadığı zaman empati skorunuz da düşük olacaktır. Onu serbest bırakarak kendi içindeki kendi gerçeğini ve dolayısıyla sorunları çözmesi için kendi gücünü kullanabilmesini sağlayabilmelisiniz. Bu durum hem terapilerde hem de arkadaşlık ilişkilerinde geçerlidir.

Sempatiyle karışmasın! Empati ile sempatiyi karıştırmamak gerekir. Sempati karşımızdaki kişinin olumsuz ve sıkıntı veren duygularını paylaşmaya odaklıdır. Empati ise herhangi belirli bir duygu ya da düşünceye yönelik değildir. Sempati aynı zamanda kişinin duygu, düşünce ya da inançlarına bir ölçüde katılmak ve onaylamayı da kapsar, empatide ise katılalım ya da katılmayalım önemli olan şey anlamaktır. Empati kuran kişi karşısındaki kişinin dünyasının tamamına girebilirken, sempati duyan kişi sadece onayladığı ve katıldığı , kendisine de dokunan kısmı kadarına girebilir. Empatiyle yaklaşan kişinin verdiği yanıtlar da daha derin ve kapsamlı olacaktır.

UYUM VE AHENK UYGULAMALARI

Bireysel koçluk çalışmalarında kişinin mevcut kapasitesini fark etmesi, kendi vizyonunu oluşturması, hedeflerine ulaşması, kendisini sınırlayan durum ve koşulları değiştirmek üzere adım atması ve öz değerlerini yaşaması amaçlanır. Bu süreçte yapılan çalışmalar ile kişi, kendi yaşamının lideri olacağı konuma ulaşmış olur. Yaşamın tüm alanlarında denge ve ahenk içinde olmak başarı için önemlidir.

Bu açıdan bireysel koçluk çalışmaları tüm alanlarda gerçekleştirilir. Birey iş ya da özel yaşamında, kişisel gelişiminde, ilişkilerinde koçluk çalışmaları ile farklı bakış açıları geliştirir, vizyonunu genişletir, daha esnek olmayı deneyimler ve yeniliklere uyum sağlama becerisini geliştirir.

Engellerin üstesinden gelir ve karşısına çıkan fırsatların farkına varır. Diğer yandan, koçluk çalışmaları her kademedeki bireyin öz motivasyonunu ve başarısını artırarak kurumsal gelişime ve karlılığa önemli katkılar sağlar.
3052 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Öğrenci Koçu Kimdir? Öğrenci Koçluğu Nedir?
AlışSatış
Dolar32.486832.6170
Euro34.601234.7398
istanbul Çocuk Ergen Psikolojisi